Göle Kazasının Ekonomik Durumu ile ilgili Bir Belge Selda KILIÇ

Türk Kurtuluş Savaşı son derece zor şartlar altında verilmiştir. Üstelik de bu
çetin mücadele de maddi ve mali olanaklar oldukça kısıtlıdır. Biz de Bu çalışma
ile Milli Mücadelenin en önemli dönemlerinden 1922 yılı itibarıyla Göle
Kazasının iktisadi hayatı ile ilgili olarak küçük de olsa bir tespit yapmaya
çalışacağız. Elimizdeki belge Kolordu Kumandanlığından telgraf ile, Ardahan
Mutasarrıflığı vasıtasıyla 27.04.1922 tarihinde Göle Kaymakamı
Hayri Bey ‘e gönderilen, kazanın 1922 yılındaki ekonomik durumu ile ilgili bilgi
edinebilmek amacıyla sorulan, yedi soru ve cevabı içermektedir. Söz konusu
çalışmanın amacı da belgenin ışığı altında, Kurtuluş Savaşı ‘nın verildiği bu
dönemde Doğu Anadolu bölgesindeki bir kazamızın iktisadi yapısı hakkında bilgi
aktarılacaktır.

Bilindiği gibi Kurtuluş Savaşı, son derece zor şartlar altında verilmiştir.
Bu olumsuz koşulların başında da parasal sıkıntılar gelmektedir. Biz de bu
çalışmamız ile milli mücadelemizin en önemli dönemlerinden 1922 yılı
itibarıyla Göle Kazasının iktisadi hayatı ile ilgili olarak küçük de olsa bir
tesbit yapmaya çalışacağız. Ancak bölgenin ekonomik yapısına gelmeden,
bu dönemde genelolarak Osmanlı mali durumuna değinmemiz
gerekmektedir.
Trablusgarb, Balkan Savaşları, 1.Dünya Savaşı ekonomiyi olumsuz
yönde etkilemiştir. Bu konuda en iyi örneği, son Osmanlı Mebusan
Meclisinin, kapatılmasından birgün önceki toplantısında ek ödenek kanun
tasarısı görüşmelerinde bulmaktayız. İstanbul halkına ekmek sağlamak için
bile İaşe Nazırlığı 3 milyon liralık ek ödenek istemekte ve konu 18 Aralık
1918 günkü oturumda görüşülmektedir. Kürsüye çıkan Sinop Vekili Fehmi
Efendi başkent halkının (İstanbul) aç olduğundan bahsetmektedir. Yani 1918
yılı sonlarında İstanbul halkı açtır. Devlet halka, ekmek verebilmek için 3
milyon lira bile bulamamakta, bunun için borçlanma yolunu seçmektedir.
İstanbul’ da dahi açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalınmış olması, ekonominin
ne kadar güçsüz ve bozuk olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Devletin
ekonomik ve mali güçsüzlüğü gittikçe artarak, Mayıs 1919′ da, devlet
memurlarına aylık ödeyemez duruma gelecektir. 1. Dünya Savaşının
yarattığı bu ekonomik çöküntü ve mal darlığı sonucu bir enflasyonist baskı
da başgöstermiştir.Benzeri bir olumsuzluk zirai üretim içinde sözkonusu
olmuştur. Zirai üretim Dünya Savaşında önemli ölçüde tahrip 0lmuştur.
Aslında devlet, savaşın başlamasıyla birlikte, büyük bir savaş finansmanı.

Savaşla birlikte ekili alanlarda’da azalmalar meydana
gelmiş, savaş öncesi toplam 75 milyon dönümü aşkın toprak işlenirken,
savaşın ilk yılında 30 milyona, daha sonraları ise 25 dönüme kadar düşme
olmuştur. Koyun ve keçi gibi hayvan mevcudu ise, %4 i civarında gerileme
göstermiştir. Hayvanların kötü beslenmesinin sonucunda et ve süt veriminde
de düşüşe sebep olacağı açıktır.
1919 yılına gelindiğinde ise, bu yılın mali koşulları; bir bakıma
Kurtuluş Savaşı’nın mali koşullarını ortaya koymaktadır. Son derece vahim
olan bir durumda, Anadolu Kurtuluş Savaşının henüz eşiğindeyken savaşın
finansmanında kullanılacak gelirin çok büyük bir kısmı, yabancı uyruklu dış
borç alacakları adına, yabancı bir kuruluş olan Düyun-u Umurniye idaresi
Anadolu’nun en küçük yörelerine kadar uzanan geniş örgütü ile kendisine
bırakılan Devlet gelirlerini toplamaktadır. Anadolu, fakir ve o günlerin
koşulu ile altında gelir kaynakları sınırlı, Düyunu-u Umurniye idaresi
dışında kalan az miktarda ve verimi düşük gelir kaynaklarına sahiptir.
Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 1920 günü açılıp, çalışmalarına
başlamasıyla mali kaynaklara duyulan ihtiyaç sebebiyle gelir artırıcı vergi
kanunlarının çıkarılmasında yine de yumuşak bir tutum izlenmiştir. Meclis,
açılışından itibaren, 12 Nisan 1921 gününe kadar? yaklaşık olarak bir yıl
içinde 19 kanun çıkarmıştır. Bu kanunların 56 adeti, yani yarısından fazlası,
mali kanunlardır. Bu dönemde şöyle önemli bir gelişme de olmuştur.
Bilindiği gibi Anadolunun gelirlerinden yarısından fazlasını Düyunu
Umurniye idaresi tarafından toplanıyordu. Meclisin ilk Maliye Bakanı Hakkı
Behiç Bey, Düyun-u Umurniye idaresinin Ankara temsilcisi Ali Cevat Beyi
Makamına davet ederek, “Biz hmp halindeyiz, Vergileri toplayıp bize verin,
masraflarınızı alın, sulh olunca hesaplaşınız. ” Bu teklif Düyun-u Umurniye
idaresinin de işine gelmiş, temsil ettikleri yabancı alacaklarının savaştan
sonra ödenmesini garantilemişdir. Buna rağmen, devletin gelirleri, uzun
süreli bir mücadeleyi finanse edebilecek kadar yeterli ölçüde değildir. Yeni
gelir kaynakları aramak gerekmektedir.

Doğu Anadolu, Kazım Karabekir Paşa’nın zaferinden sonra, Meclis
Ekim 1920 ayı başından itibaren birbiri ardına birçok gelir artırıcı kanun
çıkarmak zorunda kalacaktır. Mali yılın sonu olan 28 Şubat 1921 gününe
kadar mevcut gelir kaynakları, bu sürenin sonuna kadar ihtiyaçları
karşılamaktan uzaktı. Devlet gelirlerinin sonbahardan itibaren azalan bir
seyir izlemesine karşılık, giderlerin ordu mevcudunun arttırılması sebebiyle
artan bir seyir izleyeceği belliydi. Bu durumda tek çare tarıma dayalı vergiler
gibi mevsimlik dalgalanma göstermeyen, tahsili az masraflı ve kolay
vergilendirme alanlarına başvurmak olacaktı.
Öte yandan Doğu ordusunun kazandığı zafer, halkın yeni külfetiere
kolayca katlanabileceği psikolojik bir ortamın yaratılmasına da yardımcı
olmuştu.ıo Göle kazasının ekonomik yapısını sorgulayan bu belgenin
kaza’ya gönderilmesinden yaklaşık beş ay önce 9 Ekim 1921’de “Tarım
Yükümlülüğü Kanununun Uygulanma Şekline İlişkin Tüzük” yayınlanmıştır.
21 maddeden oluşan bu tüzüğün ana hatları şöyle özetlenebilir. ıı
• Her il ve ilçede vali ve kaymakamın başkanlığı altında askerlik dairesi
başkanı, tarım memuru, jandarma komutanı, tarımla uğraşanlar tarafından
seçilen iki üyeden meyda gelen bir “Tarım Yükümlülüğü Kurulu”
kurulmaktadır.
• Her mahalle ve köydeki “İhtiyar Heyetleri” aracılığıyla her evin
hayvan, arazi, tarım araç ve gereçleri ile tohumluk miktarları dikkatlice tesbit
edilecek ve bir deftere kaydolunacaktır.
9 Merkezi Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşa komutasındaki 15. Kolordu, 1921 yılı
başlarına kadar kendi olanakları ile ayakta durmuştu. Doğu ordusuna Maliye Bakanlığınca bir
kuruş dahi tahsis edilmemiş,ordu LDünya savaşı sırasında bu bölgede depolanan ve
düşmandan ele geçirilen askeri eşya ve yiyecek stoklarını kullanmıştır. Böylesine mali
kaynaklardan yoksun bulunan doğu ordusu, 30 Mayıs ve 4 Haziran 1920 günlerinde, doğu
sınırlarımıza saldırıda bulunan Ermenilere karşı taaruz etmek için Meclisten yetki istemişti.
Sovyet Rusya ile yeni ilişkiler kurulduğu o günlerde bu taaruza izin verilmemişti. Ermenilerin
Oltu ve Tuzla’yı, Gürcülerin Artvin’i işgal etmeleri ve daha ileri gitmeleri üzerine B.M.M. bir
kuruşluk mali olanak sağlayamadığı ordusuna taaruz için yetki tanımıştı. 28 Eylül 1920 günü
taaruza geçen Doğu Ordusu 29 Eylül’de Sarıkamış’ı, 30 Ekim’de Kars’ı ve 7 Kasım’da
Gürrırü’yü zabtetti. Taaruz hedefine ulaşılmış ve çok az bir kayıpla doğudaki Misak-ı Milli
sınırlarına varılmış, 2 Aralık 1920 günü Gümrü Anlaşması imzalanmıştı.

• Her çift hayvan başına, sahibi yazlık ve kışlık olmak üzere en az kırk
dönüm araziyi ekmekle yükümlüdür. Mahalle ve köy ihtiyar heyetleri, ne
cins, ne miktar tohumla ekim yaptıklarını veya nadas ettiğini Tarım
Yükümlülüğü Kuruluna bildirecektir.
• “Tarım Yükümlülüğü Kanununun Uygulama Şekline ilişkin Tüzük”,
tarım yükümlülüğüne tabi bulunanların askerliklerini ertelemek suretiyle,
üretim düşüklüğüne engelolmak yolunu seçmiştir. Genellikle her yüz
dönümün bir kişi tarafından ekilip biçilebileceği varsayımı ile hareket
edilmiştir. Bu duruma göre çiftçiliği sanat edinmiş olanlardan iki yüz dönüm
araziyi işletenlerin kendileri ile birlikte iki işçisinin, iki yüz dönümden fazla
arazi işletenlerin her fazla yüz dönüm için bir işçisinin daha askerlik
hizmetleri ertelenmektedir. Traktör kullanarak ekimde bulunanların ayrıca
iki makinistinin, ikiyüz koyun veya keçisi ile elli adet sığırı olanların
kendileri ile birer çobanının askerlik hizmetleri ertelenebilecektir.

Kanımızca, söz konusu tüzüğün en önemli maddesi, tarımla uğraşmayan
sermaye sahiplerini ekime zorlayan onuncu maddesi olmaktadır. Bu madde
uyarınca, resmi olarak kurulmuş her türlü imtiyazlı ve imtiyazsız şirketler ile
müessese ve derneklerden beş bin lira sermayesi olanlar yüz dönüm ve daha
fazla sermayesi olanlar ayrıca her fazla bin lira için on dönüm araziye tahıl
ekmek veya ektirmekle yükümlü tutulmaktadır. Böylece sermayenin atıl
kalmasının önüne geçilerek tarımda kullanılması sağlanmış olmaktadır. IS
Aslında bu tüzük maddelerinden genel seferberlik ile tarım
seferberliğinin bağdaştırılmaya çalışıldığı açıkca sezilmektedir. Sözkonusu
tüzüğün 8, II ve 14’üncü maddelerine yapılan eklemelerle, tarımla uğraşıp
da henüz silah altına alınmamış olanlardan iki yüz dönüm ekimde
bulunanların kendileri ile birer işçisinin, iki yüz dönümden fazla ekimde
bulunanlara fazla her iki yüz dönüm için bir işçisinin; her iki yüz elli koyun
veya keçi veya her elli sığır veya beygir veya deve sürüsü olanların
kendileriyle birer çobanlarının askerlik hizmetleri erteleniyordu.

Bu arada Tarım Yükümlülüğü Kanununun Uygulama Şekline ilişkin
Tüzüğü’nün 10’uncu maddesinin alanı genişletilerek, bütün tüccar ve servet
sahipleri ticaret odalarında kayıtlı derecelerine veya gelir vergisi miktarlarına
veya tarım yükümlülüğü kurullarının takdirine göre üç sınıfa ayrılarak;
birinci sınıfa kırk, ikinci sınıfa yirıni, üçüncü sınıfa on dönüm ekim
yaptınlacaktı. Özel şirketlerde sermayelerine göre aynı şekilde ekim
yükümlüsü sayılmaktaydı. Bu yükümlülüklerden toprağı olmayanlar, tarım
Yükümlülüğü Kurullarının yardımıyla asker aileleriyle dul ve yetimlerin
ihtiyaçlarından fazla olan araziyi kiralayacaklardı.
Öyle anlaşılıyorki, ülke ekonomisinin dar boğazda olduğu, insan
kaynağının azaldığı, tarımsal üretimin düştüğü bu dönemde, Anadolu’da
ekonomininde çok büyük ölçüde tarıma bağlı olmasından dolayı, alınan
ekonomik önlemlerinde tarıma yönelik olması gerekliydi. Çalışan erkek
işgücünün çoğunlukla cephelerde bulunuyor olmasından dolayı üretimde
düşüş sözkonusu idi.
Göle’nin Ekonomik Yapısı
Anadolu ekonomisinin tarıma dayalı olmasından ötürü, alınan
ekonomik tedbirlerde tarıma dönük olmak zorundaydı. Ayrıca bu sıkıntılı
dönemde Kurtuluş Savaşının maddi kaynaklarının bir kısmı, Mustafa Kemal
Paşa’nın bu günlerde ordu ile yaptığı temaslar sonucu sağlanmıştır.
Kolordu komutanlığından telgraf ile sorulan, Ardahan Mutasarrıflığı
vasıtasıyla Göle Kaymakamlığına gönderilen 27 Nisan 1922 tarihli belge bu
bakımdan önemlidir. Göle Kaymakamı Hayri Efendi, Kolordu
Kumandanlığının kendisine yönelttiği soruları yanıtlarken, kazanın
ekonomik yapısı hakkında da bilgi vermektedir.

Benzer şekilde bir bilgilendirme raporu da Ardahan Mutasarrıflığı tarafından hazırlanmıştır.
22 Nisan i922 tarihli yazıya istinaden, Ardahan Livası Mutasarrıflığı Tahrirat Müdüriyeti
damgalı, Mutasarrıf Talat imzalı 3 Mayıs 1922 tarihli, Elviye-i Selase Heyet-i Tahkikiyesi
Azası Sait Paşa’ya hitaben yazılmış Mutasarrıflık raporu da aynı içeriktedir. Raporun 13
madde halinde ele alındığı, II adet’de eki olduğu ifade edilmektedir. Daha ayrıntılı ve özenli
hazırlandığını düşündüğümüz bu raporun belirtilen II adet eki ‘ne maalesef ulaşılamamıştır.
Ancak elimizdeki belgeden Ardahan Mutasarrıflığı ile ilgili olarak ekonomik ve sosyal yazısı
hakkında bilgi edinmek söz konusudur.

Benzer şekilde bir bilgilendirme raporu da Ardahan Mutasarrıflığı tarafından hazırlanmıştır.
22 Nisan 1922 tarihli yazıya istinaden, Ardahan Livası Mutasarrıflığı Tahrirat Müdüriyeti
damgalı, Mutasarrıf Talat imzalı 3 Mayıs 1922 tarihli, Elviye-i Selase Heyet-i Tahkikiyesi
Azası Sait Paşa’ya hitaben yazılmış Mutasarrıflık raporu da aynı içeriktedir. Raporun 13
madde halinde ele alındığı, II adet’de eki olduğu ifade edilmektedir. Daha ayrıntılı ve özenli
hazırlandığını düşündüğümüz bu raporun belirtilen II adet eki ‘ne maalesef ulaşılamamıştır.
Ancak elimizdeki belgeden Ardahan Mutasarrıflığı ile ilgili olarak ekonomik ve sosyal yazısı
hakkında bilgi edinmek söz konusudur.

Soru-cevap şeklindeki bu belgede yedi soru ve cevap bulunmaktadır.
Muhtemelki Kolordu Kumandanlığından gönderilen sorular yeniden
yazılmıştır. Çünkü yörenin ekonomik yapısı ile ilgili bu soruların hemen
altlarına cevapları da yazılmıştır.
Kazada bir sene içerisinde 200 dönümlük veya üzeri bir arazıyı
ekip,biçebilecek kişi bulunmamaktadır.

250 koyun ve keçi besleyen; 13
kişi, 50 sığır besleyen; 53 kişi, 50 adet beygir, deve, merkeb besleyen
yoktur.

Kaza dahilinde 5,000 lira ya da daha fazla sermayeli bir şirket
bulunmamaktadır. Ayrıca,I., 2., 3. sınıf olarak belirlenmiş bir özel şirket
de mevcut değildir.

Servet sahibi sayılabilecek 12 kişi bulunmaktadır.
Muhtemeldir ki bunlar da 250 koyun ve keçi sahibi olanlardır.Kaza’da
“Arpa”nın dışında başka bir ürün ekilmemektedir. 1 dönüm araziye ekilen
12 kıyye 28 tohum, 84 kişiye hasılat vermektedir. Ziraat makinası ile 7
dönümlük bir arazi ekip-biçilir ise, 588 kıyye hasılat alınabilmektedir.
Daha iptidai olan bir çift öküz ve sapan kazması ile ise, 3 dönümlük bir arazi
ekilip biçilebiliyor, sonuçta da 250 kıyye hasılat kaldırılabiliyordu.
Kazada bulunan larım alet ve makinaları;
Pulluk 237 adet
Kara saban 1.400 adet
Tohum ve tanesi makinaları 20 adet
Tınaz makinaları 40 adet
TOPLAM 1.697 adet

Bölge dahilinde bir köyün, 1 senelik arpa ve hayvan yemliğinin
karşılanabilmesi için, 27,000 kıyye Arpa’ya, 5,600 kıyye ot ve saman
(yemlik için) ihtiyaç vardır. Bir hayvanın ortalama olarak i senelik yemlik
ihtiyacı şöyledir;
3.000 kişiye ot ve saman
• 720 kişiye arpa
Kaza dahilindeki bir köyün bir senelik ihtiyacını karşılamak için 320
dönümlük kadar bir arazinin ekilmesinin lazım geldiğinin yapılan
araştırmadan anlaşıldığı ifade edilmektedir.
Öyle görünüyor ki, 27 Nisan 1922 (27.1Y.1338) tarihinde Kolordu
Kumandanlığının isteği üzerine Ardahan Mutasarrıflığı aracılığı ile Göle
kaymakamlığına gönderilmiş bu yazıda, “Tarım Yüküklülüğü Kanununun
Uygulama Şekline İlişkin Tüzük (9 Ekim 1921)” için belli ki bir ön
araştırma yapılmıştır. Kolordu Kumandanlığı tarafından gönderilen bu
yazıda kısaca şu noktalar sorgulanmaktadır;
– Kaza’ daki erkek işgücü sayısı
– Kaza’daki koyun ve keçi, sığır, beygir, deve ve merkeb sayısı
– 5,000 lira ya da daha fazla sermayeli şirketler
– Kaza’daki tüccar ve servet sahiplerinin sayısı
– Bölge arazisinin verimlilik durumu
– Kazada ekilen zirai ürünlerin cinsleri
– Ekim yapılan arazilerde hangi tür ziraat alet ve makinalarının
kullanıldığı ve bunların sayıları
– Ekilen arazide gelişmiş ve ibtidai tarım aletleri kullanıldığında elde
edilen hasılat miktarları
– Bölge dahilindeki bir köyün bir yıllık hayvan yemliği için nelere
ihtiyacı olduğu ve takriben bir yıllık gereksinimi karşılamak için kaç dönüm
arazinin ekilmesi gerektiği bilgileri istenmiştir.

Tarımsal faaliyetleri hakkında bize ipuçları veren bu belgenin ışığında, şu
sonuca varmamız mümkündür; savaş ortamı içinde bulunulmasından dolayı
kaza’ da tarımsal üretim düzeyi oldukça düşüktür. Bir yıl içinde 200
dönümlük bir araziyi ekip,biçebilecek kimse yoktur. 1922 yılı itibarıyla arpa
dışında başka bir şey ekilmemektedir. Yani tahıl üretiminin tamamını arpa
teşkil etmektedir. 1 dönüm araziye ekilen 12 kıyye tohum, 84 kıyye hasılat
vermektedir. Ziraat alet ve makinası kullanıldığında 7 dönümlük bir arazi
ekildiğinde takriben 754 kg (588 kıyye) hasılat alınmaktadır. 3 dönümlük bir
arazi öküz-sapan ile ekilip-biçilir ise, 250 kıyye hasılat alınabilmektedir.
Kaza’da pulluk, karasaban, tohum ve tanesi makinaları, tınaz makinası gibi
toplam 1,697 adet ziraat alet ve makinası bulunmaktadır. Görüldüğü gibi
kazada hiç traktör bulunmamaktadır. Yaygın olarak geleneksel tarım araçları
diyebileceğimiz karasaban, hayvan pulluğu gibi basit araçlar
kullanılmaktadır. Modem tarım aletlerinin36 bulunmayışı, tarımsal
mekanizasyonun yaygınlaşmamış olması, daha fazla tarımsal alanın
kullanımını engellemiş, elde edilen ürün miktarını da azaltmıştır. Ancak,
savaş ortamı içinde, tarımsal üretimin de düşmesi son derece doğal ve
normaldir. Savaş yılları elbette ki olağanüstü şartların bulunduğu bir
devredir.
Kaza’da bulunan hayvan sayısına baktığımızda, 3,250 koyun ve keçi,
2,650 sığır bulunmaktadır. Taşımada kullanılabilecek beygir, deve, merkeb
ve at gibi hayvanların ise olmadığı görülmektedir. Ayrıca, kaza’da tüccar,
sermayeder, servet sahibi diyebileceğimiz kişiler bulunmamaktadır. Ehl-i
servet sahibi olarak belirtilen 12 kişi muhtemeldir ki 250 koyun ve keçi
sahipleridir.
Göle Kazasının 1922 yılı itibariyle sosyal ve iktisadi hayatını elimizdeki
belgenin bize sundukları oranında aktarmaya çalıştık. i920’lerin başında
Türkiye’nin tarım sektörü yaklaşık olarak nüfusun % 80’nini
oluşturmaktadır. Bu açıdan baktığımızda, genel nüfusa paralelolarak Göle
ekonomisinin de çok büyük oranda tarım ve hayvancılığa dayandığı
görülmektedir. İklim, toprak, topoğrafya özellikleri ve savaş ortamı içinde
bulunulmasından dolayı yöre halkının son derece fakir olduğu
görülmektedir. Buna paralelolarak da ayrıntılarını ve sayısal verilerini
verdiğimiz gibi nüfusun kırsal kesimde yaşadığı elverişsiz koşullarda tarım
ve hayvancılık ile uğraştığı tesbit edilmiştir.
Modem tarım makinaları ve aletlerinin kuııanımının yaygınlaştınlması, bunların çiftçilere
uygun koşuııarda sağlanması gibi tarım meselesi ile ilgili olarak 1923 yılında yapılan Türkiye
İktisat Kongresi’nde çözüm yolları ortaya konulmuştur.

Yrd. Doç. Dr.Selda Kılıç Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi